Çıraktan ustaya:
"Yahya Kemal geldi. Onun canlı hüviyetinden uzun seneler uzak kalmanın ne demek olduğunu bilenler, şimdi ona kavuşmanın sevinci içindeler. Mesut bir tesadüf beni oluş çağlarımda onun balı ile beslenenler arasına soktuğu için ben de bu sevinenlerin arasındayım. Yahya Kemal edebiyatımızın pek az yetiştirdiği büyük üstatlardan, mürşitlerdendir. Onun sohbetini dinlemeyenler, yaşadığımız devrin en mucizeli lezzetlerinden birini tatmamış demektir. Ben, ancak Yahya Kemal'i dinledikten sonra, sözün esrarengiz ve yaratıcı kudretini anladım. 'Bidayette kelâm vardı' cümlesinin sırrını, bu her anında velût zekânın aydınlık oyunlarını takip ede ede öğrendim. Ve hakikaten bugünkü şiirimiz onun kelâmı ile başlar. Yahya Kemal'den evvel Türk şiirinin ne halde olduğunu hatırlatmaya lüzum var mı? Bir taraftan Fikret'in ve onun bir bakıma devamı olan Mehmet Akif'in manzum nesir tecrübeleri, diğer taraftan Türkçülük cereyanının yaptığı aksülâmel şiirimizi garip bir inhilâle düşürmüştü. Mısraın asaleti kalmamış, musikî, ahenk gibi şeyler büsbütün unutulmuştu. Acayip bir iskelet takırtısı ile dolu manzumeler yazılıyor ve garibi de budur ki, beğeniliyordu. Türkçe hakikî bir şaire muhtaçtı. Yahya Kemal işte böyle bir zamanda geldi."
Ahmet Hamdi Tanpınar, Anayurt Dergisi,1934
Cehlin karşılığı:
Bir gün Harun Reşid, Şeyhülislamı İmam-ı Ebû Yusuf hazretlerine bir soru sorar. Büyük imam "Bilmiyorum." Deyince halifenin mabeyncisi söze karışır ve "Ya Ebâ Yusuf! Mü’minlerim Emiri sana bu kadar maaş ve tahsisat verdiği halde bilmiyorum demeye utanmıyor musun?" diye sorar. Ebû Yusuf şu anlamlı karşılığı verir:
"Mü’minlerim Emiri"nin bana verdikleri ilmime göredir, cehlimi nazar-ı itibara alarak vermiş olsaydı, hazinesi yetişmezdi."
Şair:
“Bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
adın ekmeğe dönüşmüyor.”
Turgut Uyar
Tutunmak:
"Sevmek zor geliyor. Alışmamışım yoruluyorum. Her an sevdiğimi düşünemiyorum. Bazen atlıyorum. Boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum. Oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün he
r an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. Her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. Bütün bunlar beni yoruyor. Sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. Senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. Ben, her an uyanık olmalıyım."
Oğuz Atay
Zarifce:
"Acaba diyorum ebedi olana, herşeyin mirascısı olana kalbi dolu dolu hasret çekmek nicedir? …. Bense toprağınkilerle cebelleşiyorum. duygularım bu yüzden şiddetli ve acı veriyor. onları ancak uyumaya yakın zamanlarda rahatça taşıyabiliyorum
. İşte o zaman bazı şeyleri saf şekilleriyle duyabiliyorum. Perdelediklerini sezer gibi oluyor ve onlardan emin oluyorum. Anlıyorum ki hiçlik yoktur. Elimizin altındakiler değişip duruyor. Dokunup sevdiklerimizi götürüp beş on kürek toprağın altına bırakıyoruz, geçirdiğimiz zamanlar bir elbise gibi sırtımızda duruyor. Kalbin çıkarı yücelerden olur. Gelin bir zaman kollayalım. Kalbimizle halleşelim. Görelim nasıl çıkarlar peşinde..."
Cahit Zarifoğlu
25 Aralık 2012 Salı
Altı çizili satırlar
Etiketler:
Ahmet Hamdi Tanpınar,
cahit zarifoğlu,
Oğuz Atay,
turgut uyar,
Yahya Kemal
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder