Social Icons

12 Mart 2011 Cumartesi

Açlık

Giovanni Papini “Gog” isimli muhteşem eserinde dünyanın en ilginç adasının özelliklerinden şu şekilde bahsediyor:

“Pat Cairness anlattı:

Bu adanın tuhaflığı, dedi, manzarasında değil. Hemen hemen öteki Pasifik adaları gibi. Halkında değil. Onlar da ırklarının adetlerini, geleneklerini değiştirmemişler. Garip olan şey şu: Kabile reisleri, adanın belli sayıda insan besleyeceğini yıllardan beri kabul etmişler. Tam sayı yedi yüz yetmiş. Adanın büyük kısmı dağlık. Denizde de balık bol değil. Dışarıdan da beklenecek bir şey yok. Onlardan sonra kimse bu adaya uğramamış, ilk gelenlerin çocukları ile torunları ise büyük gemi yapma sanatını unutmuşlar. Bunun sonucu, kabile reisleri, pek eski zamandan beri, çok garip bir kanun çıkartmışlar: Her doğum, bir ölüme sebep olacaktır, ta ki ada halkının sayısı hiçbir vakit yedi yüz yetmişi aşmasın. Öyle sanıyorum ki, böyle bir kanunun dünyada eşi yoktur. Büyücü ve savaşçılardan seçilmiş kurul onu şiddetle uygulatıyor. Bütün dünyada olduğu gibi, doğum sayısı ölümünkinden fazla, öyle ki, her yıl, dünyadan uzak kalmış bu bahtsızlardan on ya da yirmi kişi kabilece ölüme mahkum ediliyor.

Açlık korkusu, Papu kabile reisleri kurulunu pek ilkel, fakat açık bir nüfus sayımı sistemi yaratmaya götürmüş. İlkbaharda yapılan toplantıda, doğanların ve ölenlerin listesi okunuyor. Yirmi doğum ve sekiz ölüm varsa on iki kişinin, topluluğun korunması için kurban edilmesi gerekiyor. Bir zamanlar, dediler, en yaşlıların ölmesi usulmüş, ama kurul üyelerinin çoğu yaşlılardan olduğu için, bunlar bir biçimine getirip, işi kadere ve talihe bıraktırmayı başarmışlar. Ada halkından her birinin, üzerinde resimle ya da işaretle adı yazılı bir tahta parçası var. Korkunç gün gelince, bu tahtalar, kurulun toplandığı kulübeye, gömülü bir kayığın içine konuluyor. Büyücülerin en yaşlısı eline bir kürek alıp dikkatle karıştırıyor. Sonra bu iş için eğitilmiş bir köpek kayığa giriyor, tahtalardan birini alıp büyücüye getiriyor ve kaç kez gerekliyse o kadar sefer bunu tekrarlıyor. Kaderin gösterdiği kurbanların ailelerine veda etmek ve en hoşlarına gidecek şekilde kendilerini yok etmek için üç günlük süreleri var. Eğer üç gün sonra intihara cesaret edememiş biri kalırsa en güçlüler arasından seçilmiş dört kişi onu yakalayıp deriden bir torbaya tıkar, içine taşlar da koyup denize atarlar.

Böyle anlatmak kolay ve mantıklı geliyor, bir bakıma. Ama, bu kanunun dehşeti, feci ya da gülünç sonuçları hakkında bir fikir edinebilmek için, benim gibi bu adamların arasında bir süre yaşamak gerekir. Önce, gebelik duyan her kadın, kulübesine kapanır ve kimseye görünmeye cesaret edemez. O bir düşmandır ve herkes kendisinden nefret eder. Her doğacak çocuk, doğmuş olanlar için bir tehdit, genel bir tehlikedir. Anası ve babası için de öyle……

Bundan başka, adada cinayet çok oluyor. Böylece caniler doğum sayısına karşı koyarak hiç olmazsa bir süre talihin müthiş kararlarından kurtulmak çaresini arıyorlar… (Giovanni Papini, Gog 1-2, 4. Baskı, T. İş B. Yayınları, Sy:34 -35)

Giovanni Papini’nin kurgusu aslında dünyanın bir çok yöresinde vukua gelebilecek açlık korkusu üzerine, mükemmel bir yaklaşımı içermektedir. Açlık, insanlığın kaderinde vardır çünkü. Çünkü açlık, bütün medeniyetlerin kuruluş, yıkılış senaryolarında başrolü oynayan bir aktördür. Knut Hamsun, Açlık romanını hangi durgular içerisinde yazdı, bilinmez ama bilinmesi gereken bir husus, açlığın canilik için bir vasıta, bir basamak olduğudur. Aç insan her şeye hazır bir mekanizma halindedir. İyiliğe ve kötülüye sevki kolaydır.

Toplumumuz, yarı aç yarı tok halinde yaşamak rolünü oynuyor. Kendisine biçilen bir rol bu. Büyük ekseriyet bu sınır içerisinde debelenip dururken çok küçük bir azınlık, sefahat ve debdebe içerisinde yaşıyor. Bir zamanların Arabistan’ı, İran’ı, Bizansı gibi… Koskoca medeniyetlerin çöküşünde bu açlık sınırında yaşayan insanların dahlini, araştırmacılar teyid ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
 
Blogger Templates