Çatalhöyüklüler dünyanın ilk kentlileri diye bilinir. Ölülerinin üzerlerinde yaşarlardı. Yaşadıkları evlerin döşemeleri altında ataları yatardı. Ölülerine yakın durdukça ölüm de yaşamlarının bir parçası olurdu. Uygarlık geliştikçe mezarlıklar uzaklaştı, ölüm de gerçeğin bir parçası olmaktan çıkı. Ölüm, korku nöbeti halini alıverdi.
Modern insan kaçıyor ölümden. Ona ölümü çağrıştıran ne varsa üstünü kapatıyor, perde gerisine atıyor, gülme krizleri ile görmezden geliyor, yukarılara kaçıyor ve aşağılarda ölüyor. İlla ölüyor. Öldükçe korkuyor, korktukça ölüyor.
Modern zamanlar için ölüm cami bahçesinde siyah, simsiyah bir korku ile defnediliyor.
Ölümü çelenkler, çiçekler, güneş gözlükleri, yarım örtülen başlar, erken öldü şikayetleri ile kendinden uzağa öteleyen modernite, korkularla arasına çektiği yüksek duvarlara rağmen ölüyor.
Kaçılamayacak tek gerçekten inadına kaçıyor modern insan... Çok sesli bir ölüm ile öleceğine bile bile...
Delisi ve mezalığı olmayan köylerin yerine kamufle dilmiş mezarlıklar ve dört duvar arasına tedric edilmişi delilerle yaşamak Çatalhöyüklüler ile aramızda benzersiz çizgilere sebebiyet veriyor. Halının altına süpürmekle dışımızdaki ölümleri meşru kılamayız.
26 Mart 2011 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder