Rasim Özdenören eksenli okumalar yapıyorum. Lodosta kalmış gibiyim. Böğrüme sancılar giriyor. Bir Maraş'a bir İstanbul'a; bir Ankara'ya bir Amerika'ya gidip geliyorum. İstanbul silüeti gibi Ankara resmediyorum. Olmuyor. Resim konusunda hep başarısız olmuşumdur. Bu benim için bir istikrardır. Bende olmayan bir şey...
Rasim Özdenören eksenli okumalar yapıyorum. İçimi bir heyecan kaplıyor. Üç sebepten olsa gerek diyorum:
Bir. Okumalarıma kaynaklık eden eser daha basılmadı. Bir yandan tashih ile meşgulüm. Henüz kimse tarafından bağra basılmamış bir eseri okumanın hazzı tadana malumdur.
İki. Kırka yakın kalem erbabının zaviyesinden Üstad'ın ele alınan hayatını, eserlerini, düşündüklerini ve özel'ini önemsiyorum. Heyecanlanıyorum.
Üç. Büyük Doğu, Edebiyat, Diriliş ve Mavera kadar Özdenören'in hayat penceresinden Necip Fazıl'a, Sezai Karakoç'a, Nuri Pakdil'e, Yedi Güzel Adam'a bakışına, sırlarına, dostluklarına ve küskünlüklerine yakinen vakıf olmak ve "vay canına" makamından bizim yazarlarımızın "insani" boyutuna şahit olmak, üç boyutlu bir fotografta sanal gezinti sanrısına ve merakına salıyor. Keyifleniyorum.
Rasim Özdenören eksenli okumalar yapıyorum. Üstadın Akif İnan ve bir başka dostları ile bir akşam vakti Nuri Pakdil'i ziyarete gidişlerini, huyunu çok iyi bildikleri Pakdil'in kendilerini 40 - 45 dakika kadar kapıda beklettikten sonra içeri buyur ettiğini, "Sizlerin karşısına banyo yapmadan çıkamazdım" buyuruşunu, Özdenören'in Pakdil'in takım elbisesi, saçları ve beyfendiliği ile alakalı tespitlerini, saatlerce susarak oturmalarını, Beethoven dinleyip yolcu edilişlerini dakikalarca telefonun ucundaki kadim dostumla paylaşacak kadar ilginç buluyorum.
Rasim Özdenören eksenli okumalar yapıyorum. Sezai Karakoç'un Edebiyat dergisi ve ekibine koyduğu gönülün belki daha fazlasını Pakdil'in Mavera yazar çizerlerine yansıttığına şahit oldukça Üstadların birbirlerini çekemezliklerinin çok da te'vile mahkum olmadığını düşünüyorum. İnsana insan nazarıyla bakmak diyorum bizi bir çok hatadan bertaraf edecektir. Öyle değil mi diye soruyorum telefondaki başka sese. İsmet Özel diyor!... Özdenören öyküsüyle susuyorum.
Rasim Özdenören eksenli okumalar yapıyorum. Devlet memurundan şair olmaz yargısı dimdik dursa da hem memur hem iyi bir öykücü olabiliyormuş diyebiliyorum. Ruhun Malzemelerine bir memur, bir öykü ve bir nazik şahsiyyet ekliyorum.
Rasim Özdenören diyorum. Dostoyevski ses veriyor. Doğunun Yedinci Oğlu geliyor. Klas Duruş ile vuruyor Arap Saati. Akif İnan kabrinde mütebesim. Zarifoğlu yekpare heyecan...
Rasim Özdenören.
23 Mart 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder