Boğazımda çalılar...
Başım fil sürülerinin istilası altında...
Tenimde gezinen ayaz ile hemhal olmak kırılgan bir hâle sokuverdi beni. Demek ki ahlât-ı erbaa ayarını kaybetmişim kış kapısında.
Sesinizi duyar gibiyim.
Nedir bu ahlât-ı erbaa der gibisiniz.
Öyle değil mi?
Geleneksel tıp, insan vücûdunda, safra, sevdâ, dem ve balgamdan ibaret ahlât-ı erbaa denilen dört sıvının olduğu esasına dayanır. Hastalık ve sağlık bu sıvıların dengesiyle ilişkilendirilerek izah edilir. Herhangi bir kişide, ahlât-ı erbaa belirli oranda var ise, o kişi sağlıklı; eğer denge birinin lehine bozulmuş ise, hastalıklı olarak kabul edilirdi. Ey kim sağlayacak bende dengeyi şimdi? Potansiyel müşteri olmak istemiyorum ilaç sektörüne. Belki Nev'i'nin dediği gibi değil vaziyet ama kuru ayazda beden istirahati ne güzel olurdu:
Arturdı bedenümde marazum dâ’-i vazîfe
Öldürdi beni va’de-i ferdâ-yı vazîfe
Vay bana vaylar bana.
Boğazım yanardağ.
Başım kazan hey...
28 Kasım 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder