Sayfalar arasında dalgın dalgın yürürken dört ateş mısra düştü gönül hanemize. Sebep yokken, düşünmemişken, henüz kışken... Daldık gittik efendiler uzun uzun. Esrar Dede'nin mezar taşından Şeyh Galib'in kan akan gözlerine; dosttan ayrılığa, hasrete... Şu satırlarla taştı gönül kabımız heyhat:
"Esrâr Dede çileyi hatm ettiği dem
Sırr oldu serin hırka-i tâbûta çeküp
Gâlib dedi târihin efsûs efsûs
Hemdemlerini hayrân kodı Esrâr göçüp." (Esrar Dede'nin mezar taşında Şeyh Gâlip'in mısraları)
Ya bir dostun ardından söylenen mersiye nasıl olmalıdır? Haydi eşlik edelim kanlı gözlere, acıya şahid olalım:
Kan ağlasın bu dide-i dür-barım ağlasın
Ansın benim o yar-ı vefadarım ağlasın
çeşm ü dehan u arız u ruhsarım ağlasın
Baştan başa bu çeşm-i siyahkarım ağlasın
Ağyarım ağlasın bana hem yarim ağlasın
Guş eyleyen hikayet-i Esrarım ağlasın
Nadide bir güher telef ettim dirig ü ah
Hâk içre defn edip gerü gittim dirig ü ah
Zat-ı şerifi aleme bir yadigar idi
Fakr u fena vü aşk u hüner ber-karar idi
Her şeb misal-i şem benimle yanar idi
Saye gibi yanımda enis-i nehar idi
Hakka tamam aşık idi yar-ı gâr idi
Birkaç zaman muammer olaydı ne var idi
Allah verdi yine aldı kurb-ı Hazrete
Biz kaldık intizar ile ruz-ı kıyamete
Ahir nefesde sohbeti oldu muhabbet idi
Bir yare urdı bağrıma ah derd-i firkat ah
Gelmez mi hiç kalb-i fakire bu suret ah
Ey kâş etmeyeydim o aşıkla sohbet ah
Yakmazdı belki canımı bu nar-ı hazret ah
Telh etdi kâmımı o zehr-nak şerbet ah
Eyvah elden o gül-i handanım aldı mevt
Esrarım aldı cümle dil ü canım aldı mevt
......
Bu inci yüklü gözlerim benim o vefalı yarimi anıp ağlasın. Gözüm, ağzım, yanağım bütün olarak yüzüm ağlasın. Baştan başa karalara bürünmüş bu göz ağlasın. Hem dostlarım hem düşmanlarım benim için ağlasın. Sırrımın(Esrar Dedenin) hikayesini, ölümünü dinleyenler ağlasın. Ah ne yazık ki ben eşi benzeri olmayan bir inciyi kaybettim. Onu toprak içine bırakıp geri döndüm.
O şerefli kimse bu alem için bir armağandı. Çünkü aşk, hüner, dünyadan ve kendi varlığından vazgeçip Allah'ta yok olma hususiyetleri onda toplanmıştı. Her gece mum gibi benimle yanardı.(bana öylesine yakın bir dosttu ve biz aşk yolunda beraber yanardık) Nasıl ki gündüz insanın yanında gölgesi hiç ayrılmadan gidiyorsa, o da benim yanımda bir gölgem idi, gündüz arkadaşıydı. Allah'a bütün benliğiyle aşıktı ve bir mağara arkadaşı gibiydi yani o derece vefalıydı. Birkaç sene daha yanımda olsa n'olurdu? Allah verdi ve yine O yanına aldı. Biz de kıyamete kadar ona kavuşma hasretiyle kalakaldık.
Son nefesinde onun sohbeti yine sevgiydi. Onun ölümü benim bağrımda ayrılık derdinden dolayı bir yara açtı. Öyle bir yara açtı ki böyle birşey olacağı benim aklımdan hiç geçmemişti. Keşke onunla hiç sohbet etmemiş olsaydım. Belki bu ayrılık ateşi benim canımı bu kadar yakmazdı. O zehirli şerbet olan ölüm benim hayatımı kararttı. Bütün hayatıma acı getirdi. Hiçbir şeyden tat alamaz oldum. Eyvah ki ölüm, benim elimden gülen gülümü aldı ve benim bütün gönlümü ve canımı kaplayan Esrarımı (bütün sırlarımı ve Esrar Dedeyi) aldı.
Kaç dostluk asırlar sonrasında bile dipdiri yaşar?
Kaç dost bu denli anılır nice zaman sonra?
Kaç dostumuz var "dost" diyebildiğimiz?
Heyhat.
Yirmi birinci asırda dostluklar da sanal değil mi?
24 Şubat 2012 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder