Çatıda idim. Kırık kiremitler, kendini bırakan mahyalar, tıkanan oluklar... Ramazan öncesi bir el atalım dedik. Güneşe yakın olduğumuzdan mıdır nedir Kabe'nin damında cuma kıldığım vakit gibi bir hâl ile kuşandım ki sormayın. Arkadaşlardan bazıları umrede dedim söktüm bir kiremiti daha. Vah vah ki bana onlar tavafta ben tamiratta dedim, söktüm bir kiremit daha. "Hoca, sen bir dolaş da gel" dediler. Bozuldum. Sağlık ola dedim ve ilk bulduğum satırları okumaya başladım.
"Yüzü, hiç tanımadığı, görmediği cinsten bir saadet içindeydi. Sanki birden tek bir çiçek oluvermişti. Ve bu saadet bazı akşam saatlerinde görülen aydınlıklara benziyordu. Eşyayı başka şekilde içimize sindiren yaşadığımız anı bir uçurtma, bir türkü gibi havalandıran bir şeydi bu. Sevinç denen şeyin asıl manası bu olmalıydı: maddesini böyle eriten, yok eden, hiç olmazsa kendi aydınlığında onu inkar eden bir hal... Çünkü şu anda genç kadını görenler onda bu parıltıdan başka bir şey seçemezlerdi. Birdenbire ürktü. Bu kadar derin bir şekilde sevinebilmek için bir insanın nasıl bir ıstırap içinde yaşaması lazım olduğunu düşündü." ("Yaz Yağmuru" adlı öyküden) Ahmet Hamdi Tanpınar
Ve dedim bu kadar teferruat yeter.
Bir kiremit daha...
12 Temmuz 2012 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder