Doğu'ya yakın olanlar ve Doğu'yu Doğu kılanlar kırık kalplerinin nihayetinde sızlayan kılcal damarlarıyla bakıyorlar Batı'ya.
Doğu efsunkâr.
Doğu hüzünbaz.
Ve aynada yüzleşi.
Batı kaypak. Batı bunak. Batı alçak... Batı kan üzerinden batıyor doğuya. Sömürüyor, emiyor, öldürüyor yüzyıllardır. Batı kafataslarımızda ayakları, muzaffer çakalı, sırtlan...
Ya Doğulu Batılılar?
Onları nereye koyacağız arz üzerinde?
Ne toprak kabul ediyor kalifiye hainleri ne deryalar!...
Ziya Paşa sesiyle sesleniyor sanki Maalouf Efendi:
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm
Doğu mütevekkil. Doğu sadık. Doğu aşık. Doğu kul, yârân, kanaatkâr, sergüzeşt, dilaşup, ehl-i gönül, muvafık...
İdi.
Öyle kalmadı, kalamadı. Batı kendisinde olmayıp Doğu'da olan ne varsa ya elimizden aldı ya kötüleyerek zihnimizde iğdiş etti. Beynimizde bir halta yaramayan kelimeler: Özgürlük, demokrasi, insan hakları, Nato, BM...
Elimizde, namlusu soğumamış silahların ihaneti. Elimizle büyüttüğümüz güllerde ayak izlerimiz.
Batı, Doğu'nun atardamarlarında gezinerek aşkı kirletti, vefayı ayan etti, sırra manşet döşedi...
Yine de;
Her bahar bir sürgün Doğu'da.
Her daim bir balta Batı'da...
Doğu'nun suyuna zerk edilen aşka aşk olsun!...
Doğu'da her şafak İnadına ölüm, inadına dirlik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder