Niyâzî-i Mısrî’nin Kardeşi Ahmed Efendi’ye Mektubu
“Gözüm nûru kardeşim Ahmed Efendi,
Binlerce özlemle selâmlar ve hayır duâlardan sonra bildirmek ve anlatmak istediğim şey şudur:
Benim cânım, ne hâl ve ne âlemdesin?
Yani demek isterim ki, insan dünyada oldukça dert ve elemden kurtulamaz. Sen, o dert ve elemden cezâ ve korku da mısın; yoksa sabr-ı cemîlde misin? Yâhûd dert içinde dermânı gece karanlığında gün bulanlar gibi sen de günü buldun mu? Hasta gönlün sağ; yediğin yürekte yağ olup her dağ üstü bâğ oldu mu?
Kardeşim,
Nefsini bildin mi, Rabbini buldun mu? Bunun alâmeti vardır.
Yetmiş iki millete bir göz ile bakabiliyor musun?
Bütün yaratılmışlar hepsi bir ağızdan bağrışıp “fe eynemâ tuvellû fe semme vechullah” (Nereye dönerseniz Allâh'ın vechi (zâtı) oradadır…Bakara/115) zâhir oldu mu?
“Cemâlini hangi yüzden göreyim diyen gönüller bilmelidir ki, kırık aynalar gibi pâre pâre gerek.”
Kardeşim,
Bu arsaya bî-nişân ve lâ-mekân illerinden kudret yularıyla yedilerek çıka geldin. Gözünü açıp kendini bir ulu hengâme içinde buldun. Buradaki çokluğa aldanıp, hakikatin izini kaybetme. Bu dernek çabucak dağılır; yabanda kalırsın. İzini izleyerek geldiğin kapıyı bul. Yokluk yolunda bî-nişân ve lâ-mekân illerine -ki, vatan-ı aslîdir- ulaşagör ki, "Hubbü'l-vatan mine'l-imân" (Vatan sevgisi imândandır.) budur. Bu yolu yitirdin ise, bilene sor. Eşiklerine yüzünü ko! Hizmetlerinden ayrılma ki her derdine dermân onlarda, ehlullahta bulunur. Kâmiller bahîl (cimri) olmazlar. Tek hemen sen tâlib ve râgıb ol. Âşık-ı sâdık ol. Azıcık yokluk ile gelirsen, "Mâ lâ aynun ra'et"e (yani, gören hiç bir gözün olmadığı, hadisinin sırrına) mazhar olursun. Dürr-i yetîmlerini ve cevâhirlerini -ki, babası oğluna görtermeye kıyamaz- hep senin eline teslîm ederler.
Tek sen sözlerimi anlamağa liyâkat kesb eyle. Cümle riyâzât, cümle müşâhedât -ki, vardır.- bunları işlemek li-zâtihi (kendisi için) değildir. Belki insân-ı kâmil sözünü anlamaya liyâkat kazanmak içindir. Eğer bir kimse onların sözlerini anlaya, onun irfânı ayn-ı mücâhededir.
Benim kardeşim,
Münâsebetsiz birkaç söz söyledim. Daha düzgün söyleyebilecek zerâfetim yok. Kerâmet bilecek velâyetim yok.
Karpuz gibi bir top düzdüm, önüne yuvarladım. Çevgân elinde! Hemen her nereye çekersen ve her nereye çalarsan, o semte gider, muhâlefet etmez. Ammâ sen çevgânı elinden bırakıp topu kapasın ki, asıl mesele budur, vesselâm. Sene: 1068/M.1658." (http://www.mustafatatci.com)
21 Ocak 2013 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder