Birden, hayata tutunamayan bir karakter dökülüyor siyah beyaz resimler arasından. Sanırsınız Oğuz Atay bakıyor gözlerimize. Sanki diyor:
"Kitap kurdu, boş hayaller kumkuması, hayatın cılız gölgesi" Selim çocukken ne futbol takımına girebilmiş, ne sınıf mümessili olabilmiş, ne korkularını yenip çocukluk aşkının peşinden dut ağacına çıkabilmiş, ne de büyüdükten sonra, kötü yaşarım korkusuyla hayata dahil olabilmiştir."
Oldu mu şimdi Selim?
Nasıl bir elbisesin ki sen, bütün bu mahcup ve bir yanları daima sızılayan insanların üzerine tam oluverdin?
Digital bir resmin odağına oturmuş cicili bir kızın elinde kalın, kapkalın, kocaman kalın bir kitap gördüm.
Resmin içinden ne çıktı dersiniz?
Tutunamayanlar ve sınırsız üç nokta... Daha bir sürü nokta. Noktasız nokta.
Zaman ve mekan fark etmiyor dedim sessiz harflerimle. Tutunmak ve tutunamamak, işte bütün mesele.
"-Onlar hiç bir şeyin pesinden gitmezler, dedi makascı.
Uyurlar trenlerin içinde ya da esnerler. Sadece çocuklardır burunlarını pencereye dayayıp bakar.
-Ne aradıklarını bilenler sadece çocuklardır, dedi küçük prens."
Sanırım vahim bir yanlışın ortasında bağdaş kurup teselli arıyoruz.
Siyah beyaz resimlerde saklanan çocuklar kısık gözlerle bize bakarken ve sımsıkı dudakları ile altını çizmeyi unuttuğumuz şarkıları mırıldanıyorlar.
"Büyümek sadece tutananlara gerekir"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder