Ağır bir masal, hafif bir taş, örtü derz içre bahar.
Ve;
Rüzgar önünde bir o yana bir bu yana peltek bulut.
Geçtikçe ıslak bir iz bıraktı ardında. Caddeler, çatılar, insanlar, ağaçlar şemsiyesiz baktılar yağmura. Köleler kör e...
Ben uzun uzun baktım yağmura.
E hep kör; kör gör.
Nasipsizdim.
Damlalar uzak ve kuru yağdı bana.
Alfabesiz bir harf utangaçlığı noktalarımda.
Harfsiz, sessiz, gözsüz.
Bir ıhlamur yaprağı tazeliğinde emanet: Hayat kısa, yol uzun, vakit dar...
Ve "Ne yapıp edip Tanrı’yı şehre çağırmalı!" diyor Cündioğlu.
Şehre, yani kaosun göbeğine, putlara, küfre, isyana, şirke ve bulutsuz göğe, susuz yere, yapraksız yeşile...
Hatır hamalında hatıra vardı.
Ve evet, hüzün ve neşe vardı bir zamanlar...
Ve;
Ne desek akşam, yine akşam sımsıkı kapalı gözlere.
Aşkolsun erenler!..
Aşk olsun A Yunus:
Eğer aşkı sever isen can olasın
Kamu derdine hem derman olasın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder