Huzursuz Bacak bir rahatsızlık adı aynı zamanda. Özellikle akşamları ortaya çıkıp tam olarak izah edilemeyen, çekilme, uyuşma, kasılma tarzı bir şey. Yazarımız “olumsuz” bir durum karşısında alarm veren bir unsur olarak sunuyor bize. Bizim de bacağımızın uyuştuğunu hissediyoruz.
Huzursuz Bacak, yazarın daha önce yayımlamış olduğu Sır (1. Basım 1990) adlı kitabındaki “Satılık Huzur” hikâyesinin ilk bir buçuk sayfası ile başlıyor. Yani bu hikâyedeki kahramana benzer birinin yıllar sonra memleketine dönmesiyle...
Aslında bu bölümde yer alan kahramanın izlerine Kutlu’nun daha önce yayımladığı kitaplarda da rastlamak mümkündür. İlk eserlerinde dahi (Yoksulluk İçimizde , Yokuşa Akan Sular gibi…) var olan zengin yoksul ayrımı, nasıl zengin olunduğu, dava, abiler, eski mahalleler… Huzursuz Bacak’ta da yerini alıyor. Bir çok okuyucu bu eseri diğer Mustafa Kutlu eserlerinden ayrı tutmak gerektiğini, daha bir fikir ağırlıklı eser olduğunu söylüyorlarsa da bence diğer Kutlu eserlerinden ayrılan en önemli özelliği Huzursuz Bacak’ın seçilen “mekan”ı, yani İstanbul… Bir çok eserinde tozlu topraklı herhangi bir Anadolu kasabasını seçen yazarımız bu sefer İstanbul’u mekan tutuyor.
Eser tipik Kutlu eseri… Olaylara yaklaşımı (muhafazakar, biraz asi, dahası rahatsız…), zamana yaklaşımı (değişim, kahvenin cafe oluşu, sokaklar vs.), gerçeklere yaklaşımı (dava sahiplerinin ihale sahibi olmaları, siyasetin rengsizliği…) ile diğer eserlerinde de var olan çatışmaları sunuyor. Zaten Mustafa Kutlu tarzı Ahmet Mithat Efendi ile biraz Hüseyin Rahmi arası demek çok iddialı bir cümle olmaz. Ey okur nidaları ile araya girişi, değişik karakterlere bir başka şahıs olarak Mustafa Kutlu’yu gösterişi (son kitapta dahi İp’e dolandırıyor bizi) onu hem farklı kılıyor hem klasik… Klasik diyorum çünkü diğer Kutlu eserlerinde olmadığı kadar Huzursuz Bacak “sokağa verilen kulak” mesabesindedir. Tıpkı Hüseyin Rahmi’nin yaptığı gibi. Mesela cafede otururken kadınların konuşmalarına kulak kesilmeler…
Huzursuz Bacak'ta Mustafa Kutlu hikâyelerinde alışık olmadığımız bir husus olarak hikâyenin ara başlıklarla ilerlemesi gösterilebilir. Her başlıkta farklı bir mesaja ulaşılabilen kitapta, Ömer'in gezdiği İstanbul sokakları, eskiden bir dava etrafında bir araya geldiği arkadaşları ve toplum düzenindeki değişimin bir çerçeve içinde toplandığını görüyoruz. Muhafazakârlık ve din kavramları, edebiyatın fonksiyonu, markalaşmaya karşı imzanın önemi gibi hususları tartışmaya açan Mustafa Kutlu'nun, kapitalist dünya düzenine karşı 'kanaat ekonomisi' kavramını önermesi de dikkat çekici.
Yine bir celsede okunabilecek bir eser Huzursuz Bacak… Tavsiye olunası güzel bir çalışma diliyle, tekniğiyle, mesajı ile. Biz zaten seviyoruz Mustafa Kutlu’yu. Spor yazıları yazsa da seviyoruz. Huzursuz Bacak’la daha bir sevdik hele bör böcek, tozlu topraklı yollar, ağaçsız kasabalardan sonra… gerçi Huzursuz Bacak yine toprak mesajı ile bitiyor ama yapacak bir şey yok.
Ben Mustafa Kutlu’dan bulunduğu konumla ilgili hikayeler bekliyorum asıl. Sıradışı işte o konulardır: Dergah’ta yaşadıkları, metin seçkilerinde davranışları, renkli ve farklı simaları ile dergah yazarlarının Kutlu’da bıraktıkları…
Harika olurdu doğrusu… Ne diyelim yazar üstad belki bir gün.
25 Eylül 2013 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder