Uzun denilebilecek bir zaman öncesinde gitmiştim Eğirdir'e. Kaç model olduğunu hatırlayamadığım steyşın bir reno ile Denizli'ye gidiyorduk. Direksiyonda Erol Ağabey, Doğramacı Mehmet ve ben... Bir tepe sonrası karşımızdaydı Eğirdir gölü. Etrafında bir yarım daire çizerek ulaşılıyordu Eğirdir'e. Göl kenarında elma, kiraz, armut... Mümbit bir toprak, latif bir hava, hoş bir iklim. Denizli dönüşü Konya yolumuz yine Eğirdir'den geçti. Gece idi. Göl kenarında, gölden yayılan sesler ve taşan dalgalar arasında çorba kaşıklamış, gecenin karanlığı ile kendi dünyasına bırakmıştık Eğirdir'i.
Birkaç sene önce tekrar yolum düştü Eğirdir'e. Rahmetli biraderin emaneti yeğenimizin yemin törenine iştirak etmiştik bu güzel beldede. İlk gördüğüm ile son gördüğüm arasında fazla değişen bir şey yoktu. Sırtı dağa yaslı bir yerleşim; önünde sofra açmış göl; yemyeşil bir iklim.
Eğirdir'le üçüncü karşılaşmam Eğirdir'de değil Kayseri'de oldu. Eğirdir Belediyesinin bastırdığı bir kitap vesile oldu buna: Seyahatü’l Kübra.
Eğirdirli Türk seyyahı Karçınzade Süleyman Şükrü’nün 1886-1907 yılları arasında Ortadoğu, Orta Asya, Avrupa ve Rusya’ya yaptığı gezilerini içeren Seyahatü’l-Kübra (Büyük Seyahat) isimli seyahatnamesi.
Dursun Gürlek Tebessüm ve Tefekkür'de şöyle diyor:
Pek bilinmeyen seyyahlardan biri
"Bu zamana kadar öğrendiğimiz belli başlı seyyahları hatırlatmak gerekirse, bunların başında, Evliya Çelebi, İbn-i Batuta, İbn Fazlan, Marko Polo gibi isimler gelmektedir. Ama bunun yanında ismi ön plana çıkmayan, az bilinen veya hiç hatırlanmayan önemli seyyahlar da bulunmaktadır. Ve bu şahıslar, seyahat edebiyatımıza ciddi katkıları olan ve önemli bir yer teşkil eden kişilerdir. İşte bunlardan sadece bir tanesi; Eğirdirli Süleyman Şükrü Bey ve eseri Seyahatü’l Kübra’sı.
...
Süleyman Şükrü Bey, Eğirdirli bir aileye mensup olup 1865 tarihinde dünyaya gelmiştir. Ölüm tarihiyle alakalı net bir bilgi bulunmamaktadır. Telgraf memuru olarak göreve başlar. Daha önce Halep’te bulunduğu sırada Posta müdürü Bedri Bey ile arası bozulur. İstenmeyen olayların yaşanmasının ardından, Karesi’ye tayin edilir. İki yıl burada görevini sürdürür. Bedri Bey, buraya muhasebe müdürü olunca, tekrar kancayı Süleyman Şükrü’ye takar. Bu sefer, Deyr-i Zur’a gönderilir. Burada polis takibi falan derken ciddi sıkıntılar çeken Süleyman Şükrü Bey, Fırat nehrini yüzerek geçer ve bedevilerin temin ettikleri bir deveyle sahraya açılır. Uzun ve yorucu seyahati başlamış olur Süleyman Şükrü Bey’in.
...
Süleyman Şükrü Bey, gülünç tasvirler yapmaktan, küfürlü sözler söylemekten çekinmeyen, indî görüşleri olan, samîmî heyecanı ön planda olan ve mizah kabiliyetine sahip bir kişidir. Arapça ve Farsça bilen Süleyman Şükrü Bey, batı dillerinden hiçbirine vakıf değildir. Buna rağmen, dolaştığı birçok ülkede -Viyana ve Paris hariç- sıkıntı çekmemiştir.
İran’ı, Rusya’yı, Buhara’yı dolaşıyor. Bakü’ye geçiyor. Paris’i, Tunus’u, Trablus’u, Mısır’ı, Hindistan’ı ziyaret ediyor. Seyahatı Singapur’a, Çin’e ve Çin Türkistanı’na kadar uzanıyor ve oradan tekrar Rusya’ya dönüp kitabını bastırıyor. Seyahatnâmesini, Petrograd’da kendisi gibi renkli bir seyyah ve Kazanlı bir Türk olan, Abdürreşit İbrahim Efendi’nin matbaasında bastırıyor.
...
Seyyahımız, gittiği İslam ülkelerinin hemen hemen hepsinde farklı hazin manzaralarla karşılaştığını ifade ediyor ve Deken, Haydârabad Emîri ayyaşlıktan, İran tiryâkeşlikten, Buhâra sersemlikten, Zengibar uykudan, Merakeş falcıları hadlerinin fevkinde iddialarından, özellikle İslam uleması lüzumsuz sözlerin, tefrikaların tehlikesini ve bunca zararını idrak ederek eski inattan kurtulmadıkça keşmekeşliğinde devam edeceğini yana yakıla anlatmaktadır.
...
Kitap hakkında, Merhum Âsaf Halet Çelebi, Orhan Şaik Gökyay gibi önemli şahsiyetler farklı zaman dilimlerinde, uzun uzun bu güzel ve nadir eserle alakalı makale neşretmişlerdir.
Eser, Eski Yazı’dan ve Osmanlıca’dan Latin harflerine geçirilerek, 2005 yılında Eğirdir Belediyesi’nin katkılarıyla, Sayın Salih Şapçı Bey’in büyük bir emek ve gayretiyle ‘Eğirdir Belediyesi’nin Kültür Hizmeti’ olarak yayın dünyasına kazandırılmıştır. Eser, 640 sayfadan oluşmaktadır.
Süleyman Şükrü gibi nev-i şahsına münhasır bir seyyahla Avrupa’yı ve Asya'yı dolaşmayı, garip ve acayip manzaralarla buluşmak için bu seyahatnameyi okumanız gerekiyor. (Dursun Gürlek, Tebessüm ve Tefekkür. Özetle. S. 119 - 125, Kubbealtı)
Kayseri'den Eğirdir'e gittim. Şimdi sırada Eğirdir'den Avrupa'ya, Asya'ya, yakın ve uzak yerlere uzanan yolculuk var. Bakalım nerelerde, kimlerle ve nasıl karşılaşacağız.
Her Şey Bir Rüzgara Bakıyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder