Hikayenin kıvrak ve esrik kalemi Sait Faik diyor ki:
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi?
Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet, neme gerekti? Yapamadım.
Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa
küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan
sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” Sait Faik Abasıyanık, Haritada Bir Nokta
Ben ne yapıyorum?
Haber üzere koşup duruyorum. Haber sitelerinden, haber kanallarından, twitterdan, facebook'tan "gündem" boşaltılıyor üzerime: Almanya seçimleri, Kuzey Irak referandumu, Habur sınır kapısının hâli, Büyük İsrail Projesi, son derbinin çirkinlikleri, okulların açılıp masrafların zirve yapması, Mecliste oylama, motorine zam...
Oysa melankolik adımlarla geçip gidiyor "Eylül" ve birkaç kelimat dahi dökülmüyor yüreğimden.
Kapımın önüne sarı, kuru yapraklarını boca ediyor güz ve vandal yürekle basıp geçiyorum. Haz bile alıyorum diyebilirim bu lakaytlıktan. Geceler serinliyor ve şiirin sıcak kelimelerine sokulmuyorum umarsızca. İnadına kaçıyorum kitaplardan, sükunetten, yalnızlıktan, yazmaktan. Bir buluta eşlik etmiyorum.
Niçin?
Yazacak bir şeyim mi yok?
Geçelim. İnandırıcı olmaz.
Sait Faik gibi verilmiş bir sözüm mü var kendime?
Asla.
Öyleyse?
Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
25 Eylül 2017 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder