Mithat Cemal Kuntay Babanzâde için: "Kafası gavur, kalbi Müslümandır." diyor. Böylesi insanı şaşırtan bir ifade ile karşılaşınca durup düşünmek ihtiyacı hasıl oluyor. Gavur kafalı, Müslüman kalpli... Kimdir, nasıldır, niyedir peşimizi bırakmıyor sonra. İyiki de bırakmıyor.
Birçok yerde üstad şöyle hülasa ediliyor:
Babanzâde Ahmet Nâim Bey, İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e geçiş devrinde yaşamış önemli bir münevver, muallim, müderris, felsefeci, âlim ve mütefekkirdir.
Şahsi okumalarım sırasında özellikle öz yaşam öyküsü ve hatıra türünde okumalarımda Babanzâde defalarca karşıma çıkmış ve onu her defasında samimi bir portrenin sahibi, dürüst bir şahsiyyet ve Akif'in dostu olarak ilgiyle okumuşumdur. Güzel örneklerin iyilik yayan faydalı rüzgarlar olduğuna inandığım için daim onları zikretmeye çalışıyorum. Ol sebeple Babanzâde zamane gençlerinin kulağına gürül gürül fısıldanmalı. İyilik de kötülük de süratle yayılabiliyor. Yolu, iyiliğe açmak her daim asli vazife olmalı.
Burada Mithat Cemal'in yakıştırmasını çok önemseyerek yazdım. Çünkü o, namuslu idi ve asla dalkavuk değildi. Ondan aldığım feyz ve ibretle "Dalkavuk olmaktan kaçmak..." prensibini aklım erdiği zamanlardan beri düstur haline getirdim. İnadına namuslu insan olmaya gayret etmenin öncelikli vazifem olduğuna iman ettim. Nurettin Topçu'nun "İlle ahlak, hep ahlak" diye formüle edebileceğimiz anlayışını zihnimden de gönlümden de eksik etmedim.
Babanzade'nin izinden giderken şu levha bence mühimdir. İyinin ve iyiliğin düştüğü hâli hatırlamak gerekiyor.
Mithat Cemal anlatıyor:
"13 Ağustos 1934 tarihinde pazartesi günü öğle namazını kılarken ikinci rekatın secdesinde 62 yaşında vefat etmiştir.
Namuslu idi ve asla dalkavuk değildi.
O sebeple vefatı da ilgisizlik içinde defnedildi.
Fatih Camisinden Edirnekapı'daki ebedi çukuruna götürülürken sekiz on dostundan başka ilmi ocaklardan kimsecikler yoktu. 35 yıl hocalık etmiş, birkaç bin talebe yetiştirmiş, şark felsefesinde tetkikat yapmış, garp alimleriyle her vakit savaşmaya kadir, bir felsefe koleksiyonunu ilk defa bütün olarak Türkçeye çevirebilmiş kıymetli üstadın böyle bir ihmale layık görülmesi yürekleri yaktı... Dikkat ettik merhumun cenazesinde ne üniversiteden ne büyük mekteplerden ne vilayetten ne halkevlerinden resmen kimsecikler yoktu. Acıklı bir hâl!.. İlim diye bağıran fakat alimden hoşlanmayan zavallı muhit."
Şu günlerde Boğaziçi üniversitesi üzerinden kaos ve anarşi ortamı sunulurken tıpkı o günlerde olduğu gibi bugünlerde de "ilim" mahalleden taşlanarak kovulmaktadır. Heyhat.
Bu ilgisizlik ve körlük biliyoruz ki sadece Babanzade'ye değil Akif'e de nasip oldu.
İki arkadaş, iki dost, iki sırdaş: Babanzade ve Akif.
Mısır'da iken vefat haberini alan yakın dostu Mehmet Akif'in, "Naim'in vefat haberi üzerime dağ gibi yıkıldı, hanümanım yıkıldı da altında kaldım gibi oldum" dediği rivayet edilir.
Sahih-i Buhari'yi Türkçeye kazandıran Babanzade Ahmed Naim'in kabri Edirnekapı'da Mehmet Akif'in hemen yanındadır.
Zeyl ola: Üstad'la alakalı Dursun Gürlek'in Ayaklı Kütüphaneler adlı çalışmasında yeterli malumat vardır.
Ayrıca eserlerine ulaşmak isteyenler şu adrese müracaat edebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder