Social Icons

18 Mart 2015 Çarşamba

Ömür, Mehmet Akif’e de bîvefa oldu


Her şair, yazar, sanatçı ve düşünür hatta her insan portresi biraz da yazamadıklarıyla, yapamadıklarıyla tamamlanır. Belki de yazamadıkları yazdıklarından çok daha fazla kendisidir, kendi portresinin dışa vurmamış en önemli çizgileridir. Bu durum Akif için de fazlasıyla geçerlidir.

Asım anlatıyor: Hastanede bir gün üstadla konuşuyorduk. Ben dedim ki:


- Üstad, sen edebiyat tarihinde kendine abide yapmış bir adamsın. Cihan durdukça senin şiirlerin yaşayacak ve o şiirler seni yaşatacak. Fakat isterdim ki Ahmed Naim, Hüseyin Kâzım, Süleyman Nazif gibi senin sevdiğin bir kaç zat da senin lisanınla, senin kaleminle yaşasın. Vakıa bunlar kendi eserleriyle yaşayacak adamlardır. Ancak Akif'in kalemi onları eserlerinden daha ziyade yaşatır, zannederim.


- Senin düşündüğün gibi değil amma benim bunları yazmak vazifemdir. Bu husustaki tasavvurum, Asımın ikinci kitabında onları söyletmektir. Asım'da Köse İmam ne ise Asımın ikinci kitabında da Ahmed Naim, Hüseyin Kâzım, Süleyman Nazif o olacaktır. Kendi felsefelerini, kendi düşüncelerini yine kendileri söyleyecektir.

- Anlaşıldığına göre bu eseriniz çok ehemmiyetli olacak.

- Bu eserde bilhassa İstiklal harbini tasvir edeceğim. Çünkü İstiklâl harbi henüz yazılmış değildir.

Üstad bunu söyledikten sonra biraz durdu. Gözlerini meçhul bir noktaya dikti. Bir şey daha söylemek istediğini hissettim. Hiç bir şey söylemedim. Ne diyeceğini bekliyordum. O söyleyip söylememek hususunda mütereddid bir an geçirdikten sonra bana döndü ve ilave etti:

- Asım, İstiklâl harbini yazmak da benim selahiyetim dahilindedir. Ve bana teveccüh bir vazifedir. İnşaallah biraz iyileşince ilk işim budur.

Akif'in çok sevdiği dostu Süleyman Nazif in ölümünden sonra Onun için bir mersiye yazmayı istiyordu. Hastalığı da, ömrü de buna imkan vermedi.

Akif'in bir rüyası ve tasavvuru da İspanya ve Hindistan'a gitmek, bu seyahatini ve intibalarını şiirleştirmek istiyordu. Bu arzusunu Mithat Cemal'e gönderdiği mektupta şöyle anlatır:

"... Nasip olursa nisan ayı içinde İspanya'ya giderek Elhamra harabesini görmek... Sonra İstanbul'a gelmek gibi tasavvurlarda bulunuyorum. Zannederim çok iyi bir şey olacak. Meşhudatımı yazar, bir manzume vücuda getiririm. Bir Müslüman şair için o havaliyi, o asarı ziyaret etmemek doğru değil... Hayırlısıyla bu seyahat tahakkuk eder, sonra ihtisasatımı nazma da muvaffak olursam çok sevineceğim... Gelecek kışa Himalaya dağlarına çıkarak, Ganj nehri vadilerinde dolaşarak öbür bahara Hind şiirleri yazacağım."

Ne yazık ki bu projeleri de gerçekleşmedi.

En büyük arzularından biri de Hazret-i Muhammed'in hayatını ve Veda Haccı'ndaki son konuşmasını yazmaktı. Bu projesini ise şöyle ifade ediyor:

"-Mekke'ye gideceğim... ilk ayetin nazil olduğu Hirâ mağarasını göreceğim: bu, şiirime mukaddime olacak; ve manzumemde Peygamber'in bütün hayatını yazacağım, sonra da son hutbesini."

Kader buna da imkan vermedi. Nasip değilmiş ey kari...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
 
Blogger Templates