Her şey dökülüyor.
Yaprak, su, gün, ömür, dostlar…
Dökülüş “yeni bir” için değil. Yerini alacak “bir şey" yok. Dökülüş bitiş, gidiş, son…
Değil mi?
Hangi “an”ın mücerred yankısı duvarımızda?
Kayan bir yıldız gibi derler ya, o kadar…
Baharda söylenen güz türküsü sıkı sıkıya bağlandığımız hayat… Defalarca önünden geçtiğimiz musalladaki cenazeyi yaşıyoruz. Kuş düşüyor. Yaprak düşüyor. Gönüller düşüyor. Sevinçler düşüyor. Topraktan fışkıran yok. Toprak bir cendere, bir girdap… Asla olmaz demeden alıyor, bağrına basıyor, sarıyor, yutuyor.
İyi bakın, en vefalı dostunuz orada.
Sırrınız, yalnızlığınız, duanız, hıncınız…
Toprak yakıyor genzimizi. Hep ağıtçayız. Mağlup olanız. Bir bulut gibi gölgemizle geçiyoruz ahir zamanların albenisi içinden.
Dökülen yağmur değil kırılgan yüzlerimiz.
Ellerimiz düşüyor uzun cümleler ve hülyalar içinden.
Döküldükçe bitiyoruz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder