Kabe’nin gölgesi Hicr’e düşüyor.
Hicr’in gölgesi Hacer'e.
İnsanlar Hicr içre namaza ve duaya ve içlerine düşüyor.
Hz. Aişe, Kâbe’ye girip namaz kılmak istediğini söylediğinde Hz. Peygamber onu elinden tutarak Hicr'e girdiriyor. "Kâbe’ye girmek istersen burada namaz kıl, çünkü o Kâbe’den bir parçadır" buyuruyor.
Hicr’e girenler Kâbe’ye giriyor. Dört yön Kıble. Yürek dayanılmaz dalgalar altında.
İlla gül sağanağı, illa yaşaran gözlerden yayılan o koku…
Hatîm'e ellerimi dayayıp Hicr sahnesine dalıyorum. Ne zaman Kabe, ne zaman zemzem, ne zaman Safa - Merve dense, "kulakları ilk delinen kadın, Hacer" geliyor aklıma.
Şöyle diyordu kıskançlıkla yüzü mahzunlaşan Hacer:
"Ey İbrahim! Bizi bu ıssız vadide bırakıp da nereye gidiyorsun?"
Görünmeyecek kadar uzaklaştıktan sonra Hz. İbrahim arkada bıraktıklarına bakarak şöyle dua ediyordu:
"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." (İbrahim 37)
- Ey Hacer, İbrahim sizi kimlere ısmarladı?
- Bizi Yüce Allah'a ısmarladı.
Tevekkül Mekke dağlarında yankılanıyor. Taş neredeyse ağlayacak. Gökler şahid, yer şahid, iman şahid. Annelerin en tevekkellerinden Hz. Hacer, bir rivayete göre Hicr'de yatıyor. Sâre'nin cariyesi lebbeykler altında yatıyor...
Rikkat ve teslimiyet iki kutlu nazenin. Sare ve Hacer iki mübarek Anne...
Hicr'deyim.
Ne haldeyim?
6 Mart 2011 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder