Yeşilçam kaynaklı yüzlerce filmde şöylesi diyaloglara çok rastlamışızdır:
"Hastanın durumu iyi değil. En fazla şu kadar yaşar..."
Kuru bir diyalogdur, saçma bir metindir, işin dramatizasyonundan ve seyircinin sömürülmesinden başka bir şey asla değildir. Acı üzerinden nice menfaat derilir de acınan yerlerimiz ve acıyan yüreklerimiz pek rağbet görmez, küskün atılır bir köşeye. Bir başka "acı" üzerinden alınacak haz, kim bilir tekrar ne zaman buyur edilecektir sahneye.
"En fazla..."
"En..."
Basit bir senaryo cümlesi beyaz sahneden taşınır, ete kemiğe bürünerek en sevdiklerimizden birisine musallat olur. Ne kalkıp gitmeler ne hızla değiştirilen kanallar fayda sağlamaz artık. Bir cümledir ve gelir en onulmaz zamanlarda acı olur. Sabır sınanır, dua yollanır, isyan bayrağa sarılıp göndere çekilir, git dersin üzerine üzerine gelir, kaçarsın kovalar, susarsın inadına konuşur...
Bir cümle inat bir sakızdır. Yapışır. Lanettir. Beladır...
"Sizin hiç babanız öldü mü?" diye soran şairin kelimeleri ile aynada duruyor cümle:
"En fazla altı ay yaşar..." Sizin suratınıza hiç böyle söylendi mi?
"En fazla..."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder