Haberin başlığı şöyle efendim: "Sağlık Bakanlığı, müfettiş kelimesi Arapça olduğu için denetçi unvanına geçmiş"
Detayını okumak isteyenler buraya bakabilir.
Ben habere şu şekilde bakıyorum:
Halkın diline yerleşmiş kelimelerle dahi oynamak hakkını kim, nereden buluyor?
Bu bir.
İkincisi: Neredeyse bir asırdır Arapça veya Farsça kelimeleri "atıp" uyduruk kelimeler koymaya çalıştığınız. Kaç kelime de muvaffak olabildiniz? Muvaffak olduğunuz kelimelerin (olasılık, olanak filan) ne tür garabet taşıdıklarını fark edemediniz mi? Bu kadar mı cahilsiniz? Bu kadar mı düşman?..
Evet, bu "düşman" kelimesi ile bir celsede özetlenebilir sanırım.
Eskiye ait ne varsa kötü...
Bir takım insanın, adı sanı ne olursa olsun, kör cahillik ile husumetten aklını kaldıramaması nasipsiz olmalarından başka nedir?
Haydi bir başka tarz üzre bakalım:
Var mı?
Kulak verin efendiler: “Sözcüklerden asla yeterince sakınmayız, öyle zararsız gibi durur sözcükler, tehlikeli bir hâlleri falan yoktur elbette, hava cıva, ağızdan çıkan birtakım sesler, etliye sütlüye karışmayan, kulaktan girip beynin o kocaman gevşek gri dokusunun müthiş sıkıntısı tarafından kolayca emilebilen. Onlardan sakınmayız, sözcüklerden, felaketler de öyle gelir zaten. Öyle sözcükler vardır ki, diğerlerinin arasına gizlenmiş taşa benzerler. Onlara öyle özel bir aşinalığınız da yoktur, oysa bir anda sahip olduğunuz hayatı, hem de tümünü birden, allak bullak ederler, hem zayıf hem de güçlü yönlerini… İşte o zaman da paniğe kapılırsınız… Çığ düşmüştür tepenize… Duyguların üzerinde sallanırsınız, öylesine, idam sehpasında gibi…” (Louis-Ferdinand Céline, Gecenin Sonuna Yolculuk, çev. Yiğit Bener, YKY, İstanbul 2002, s. 536.)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder