Social Icons

17 Aralık 2012 Pazartesi

Kabaklar

"Arkadaş! Yumuşaklıkla düşmanın derisini bile yüzebilirsin. Sert muamele ise dostu dahi düşman eder. Örs gibi katı yüzlülük eden herkes, kafasına muhakkak çekiç yer."

Ne güzel buyuruyor Şeyh Sa’dî Şîrazî.

Lakin kulağımızda bir noksanlık yankılanıyor: Nasıl olacak?
Sabır hangi bahçenin mahsulüdür a dostlar?
Dostlar sabır çanağı kabaklarla (bakınız aşağıya) koyun koyuna yaşamaktan biteviye taşmaktadır.

El aman a dostlar, n'olacak bu buz üzerinde kontrolsüz savrulan gençlerin hâli? Kimsenin dökecek bir kova külü yok aman.
Aman.

Sayfalar mahcup ve me'yus bu vaziyet karşısında. İzahtan vareste kelimat, uçuk dudakları, hayrete mebni kısırlığı, savrukluğu ile rampada hararet yapan araba çaresizliğinde bırakıyor bizi.

Ah kabaklar, kabaklar...

---

Kavağın yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş hızla büyümüş ve neredeyse, kavak agacıyla aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
- Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
- On yılda demiş kavak.
- On yılda mı? diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
- Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak.
- Doğru! demiş ağaç. "Doğru!."
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak, önce üşümeye başlamış sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış
Sormuş endişeyle kavağa:
- Neler oluyor bana ağaç?
- Ölüyorsun demiş, kavak.
- Niçin? diyerek devam ettirmiş sorusunu,
Ağaç:
- Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
 
Blogger Templates