Haydi Şampiyon. Gecenin sabaha devrildiği vakitlerdeki gibi. Aşkla. Bir daha sık yumruğunu. Acının ortasında bir kelebek gibi. Haydi!..
Rabbim acil şifalar versin...
Murat Menteş yazmış. Şurada. Bir kısmı şöyle:
MUHAMMED ALİ, BERTRAND RUSSELL DOSTLUĞU
Vietnam işgaline katılmadı.
En Büyük Benim [The Greatest] adlı otobiyografisinde konuyla ilgili bir hatırasını anlatır.
Size özetleyeyim:
Salonda idman yapıyordum. Bir tv muhabiri yaklaştı: 'Orduya katılıp Vietnam'a gitmeyecek misiniz?'
Cevap verdim: 'Vietkong'larla ne derdim olabilir ki? / Onlar bana hiç 'Pis Zenci' demedi?'
Sonra duş aldım. Eve yollandım. Bir de baktım ki protestocular evimi kuşatmış.
Ellerinde pankartlarla aleyhimde slogan atıyorlar.
Şaşırdım. Bahçeyi, yuhalamalar eşliğinde geçip zar zor kendimi içeri attım.
Kardeşim Rahman durumu açıkladı: 'Vietnam hakkında söylediklerin, insanları çok kızdırdı.'
Evdeki üç telefon da durmaksızın çalıyordu. Ahizeyi kaldırdım. Yaşlı bir kadın sesi: 'Seni koca ağızlı boksör bozuntusu! Bizim evlatlarımız Vietnam'da ölürken, sen neler zırvalıyorsun böyle!...' Tak, kapattım.
Diğer telefonda öfkeli bir genç adam: 'Amerika'dan nefret ediyorsun, fakat Amerika senden daha çok nefret ediyor, gösterişçi budala!' Kapattım.
Bir süre sonra, kardeşim, 'Bertrand Russel adında bir adam seni arıyor' dedi.
Ahizeyi aldım. Telefondaki ses: 'Muhammed Ali'yle mi konuşuyorum?'
'Evet, Mr. Russell, sizi dinliyorum.'
'Tebrik ederim. Şampiyonlar genellikle iktidarın kuklasıdır. Siz öyle değilsiniz. İşgal ordusuna katılmayı reddetmeniz takdire şayan.'
O günlerde sık yaptığım bir espriyi yapıştırdım: 'Göründüğün kadar aptal değilmişsin ahbap.'
ANAAAAA! BRITANNICA!
Birkaç ay sonra, boks lisansımı elimden alan heriflerle görüşmeye gitmiştim.
Bekleme salonunda oturuyordum. Bir de baktım ansiklopedi. 'Anaaaaaaa! Britannica!' diyerek rastgele bir cildi çektim, karıştırmaya koyuldum.
A-ha! Bertrand Russell! 20. yüzyılın en önemli matematikçi ve filozoflarından biri olarak tanıtılıyordu. Üstelik, Nobel Edebiyat Ödülü almıştı! Ve ben bu adama 'Göründüğün kadar aptal değilsin ahbap' demiştim! Utancımdan yerin dibine girdim.
Derhal, Bertrand Russel'ı aradım: 'Efendim, lütfen bağışlayın. Ben, Louisville'de doğmuş bir serseriyim. Sizi tanımıyordum. Kabalık ettim…'
'Hiç de değil. Lütfen dert etmeyin. Af dilemenizi gerektiren bir şey yok. Bu arada, eşim de size selamlarını iletiyor.'
Russell'ın tüm kitaplarını okudum. Çok sevdim. Öyle ki, onun bir fotoğrafını sürekli cebimde taşıyordum. Sık sık telefonlaştık. Bir fırsatını bulup görüşmek istiyorduk. 1970'te Londra'ya gittiğimde aradım. Kısa bir süre önce ölmüştü…
Cebimden fotoğrafını çıkarıp baktım: Hakikaten de… göründüğü kadar aptal değildi.
4 Şubat 2013 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder