Aşağı inerim, bakarım vaziyete.
Yukarıda fırtına tufan, aşağıda "esinti"...
La havle ve kuvvete illa billah...
Gece sabaha kadar rüzgâr "hakim benim, hükümranım" dedi durdu diye söylenirim, tuhaf ve mânâsız bakarlar.
Ne rüzgârı'dır devamı...
Ey Hacı Gücük,
Güzel kardeşim, canım arkadaşım, sayılı gün büyüğüm, gücük efendimiz, sıfatların medar-ı iftiharı yakışığı ile hoş gelmişsiniz, sefalar getirmişsiniz. Ne iyi etmiş de gelmişsiniz. Ayaklarınıza sağlık. Zemheri ile soğuk ilişkimizi birden bitiriverdiniz, Allah razı olsun. Bizi mutlu ettiniz. Hatta ısıtıverdiniz usulünce. Ellerimize uzandınız edebince. Allah sizden bin kez razı olsun. Lakin...
Lakin niçin artık şehre uğramaz da geldiğinizi mukim aziz vatandaşlara da bildirmezsiniz? Zır cahil kalmaktadırlar. İllaki ekranlardaki "Son Dakika" kırmızısı ile mi bilecekler sizi? Bu ne saygısızlık, bu ne büyük terbiyesizliktir?
Hem yalnız bizim muhit mi bilecek "sayılı günler"in hesabını?
Benim camıma vurup höykürme istersen, ben bilirim senin için "yarısı yaz, yarısı kış" dendiğini. Ama farkında mısın artık şehirlerde geçmiyor hükmün. Çatılardan çığırıp gidiyorsun da birkaç kargadan başka başını çevirip bakan olmuyor.
Oysa gücük yedin için: “Ya kar yağar. Kar gücük devenin kuyruğuna çıkar. Ya da sıcak olur, sıcaklık gücük iti solutur.” dendiğini ben bilmiyorum mu sanırsın? Ben bilirim bilmesine de "Gücük delirdi" diyorum, borsaya bakıyorlar.
Ey Hacı Gücük,
Hoş gelip hoşluklar getirmişsin. Selamın baş üzre. Ve fakat ebem dedem hesabını şairin muhatapları, "şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin / kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin." da öğrense olmaz mı? Hep ben mi sayacağım cemreleri, kocakarı soğuklarını, Mart dokuzunu, Abdul beşini ey Hâce?
Ne dersin?
14 Şubat 2013 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder