Düşünen akşamlarla fışılayan gündüzler arasında arsız hegemonya tarlaları sürülüyor.
Kadınlar erkek tavırlarıyla sürücü koltuklarında "rol" mukallidliği elbisesine soyunuyorlar kırmızıdan yeşile dönerken dünya.
Bir genç kız başparmağında gösteriye çıkmış yüzük için tavır koyuyor dünyaya. Baba eski bir çaput gibi atılıyor kenara. Savruluyor kahır. Kısmet başımıza.
İncecik, kara kuru, yağız Ahmet dünyaya bir elma gibi düşmüş olmanın vebalini taşıyor.
Dünya dönüyor.
Ateistlik, Fazıl Say, Nurcular, Balkanlardan gelen soğuk hava, işsizlik rakamları, akil insanlar, galatasaray, kredi kartı, hastane önünde rant...
Takdir ve kader kelimeleri arasında salınıyoruz öğleden ikindiye.
Akşamlar hışımla geliyor kapıda öfkeli babalarımız.
Konferans salonlarında kurgulanan "ideal yaşam" iksirine kalıplar dökülüyor: Büyük insanlık!..
Evde anneler ölüyor. Bir kuş çarpıyor tecimevine. Babanın kırılan takatine hüzün dökülüyor. Sabırla düşüyor tespih taneleri. Acıyla bağırıyor toprak. Şehirde gürültü. Kalplerde en koyu kara.
Kırılgan akşamla sızılıyor ölüm.
Ölüm diyor gece, her şeyin yarım kısmı.
16 Nisan 2013 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder