İşte şu düşmekte olan var ya, işte o, onda "kalbine bak" yazıyor. Kalbim nerede ey modern açmazlarım: Zamlar, vergiler, derin eylemler, tazyikli su, mevsimsiz şehirler...
Bir eylemcinin dinç ve delikanlı tavrı kast-ı mahsusa ile ayağa düşüyor. Otorite göbek atıyor "eylem" yavşaklığı üzerinde. Sahi ben hiç eli yüzü düzgün, bizim sokağın elemanı, fırında karşılaştığım ekmek kokusunu taşıyan, saçları adam gibi tıraşlı birini görmedim park ve bahçeler müdürlüğünde. "Çocuklarım" dedim bilgiç ve ukala tavrımla, "çocuklarım bakın bıyıklarınız çıkmış, üç numara değil tıraşlarınız, çocuklarım, bu yürek bu omza ağır gelir. Bazı şeyler ders olur bazıları dert demiş büyük Türk mütefekkiri Molla Kasım hazretleri. Susuz kalmayın çocuklarım. Damarınızı her eczaya açmayın. Böğrünüz ihanetle koşar türkülere. Adınız şaki kalır. Ve sonra dünyada zulüm var azizim. Rakamlar rakım ile harf sırdaşıdır. Kar, her açık ağza yağmaz doğrusu."
Ceviz altında, altından ırmakların aktığı cennetler düşlüyor kortej. Herkesin cenneti farklı çerçevelere oturuyor. Cennetten çağrılıyorum, konu komşu olmuşuz, yâr, yârân, acayip seviniyorum. İşte şu düşen yaprağın adı inşirah. Kalbi altına çekin hemen. Ey kalp yetiş, ulaş, koş... Sırra nail olamadın, ıskaladın hayatı, her ağrı sana, her suçlu sen, her...
Hangi şarkı ne vakit söylenir apartman dairesinde?
Hep rüya, hep hülya.
Ne ceviz geçer yoldan ne bir kimse kör olur.
Değil.
Rüzgara yaslanıp geliyor kelam.
Sabır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder