Ben zamanın çıkmaz sokağında
Önümde yükselen gölgeye dairim.
Ben mi geç kaldım dal mı erken gitti
Hani bir bir yaslanacaktık dağlara
Dağlar düş olmadan gece ayazında
Yalın ayak düşecektik şehre ve aşka
Giden ömrün ardından kırık eller
Güzle süpürülüyor rüzgara
Ben susmanın kırık harflerinde
Bütün azalarımla lâlim.
Yağmur sıcağını şiire sokan suskudur
Kirli ateşlerle korkutulan hüzün
Biten koşuların terine tuz basarak
Dağılıyor şehrin varoşlarına
Bulvarlar ışık emziriyor kör çarşılara
Kurulan cümleler yılışık şehre dair
Toprak yalnız, su korkak, insan me'yus
Şehr denilen sabahsız kuşların yurdunda
Ben sağrımda atan gözlerle bağlıyım
Gemiler geçer atardamarlarımda.
Hangi kapılar besmeleyle açılır şehrin
Kaç kulağa yasin dökülür avuç avuç
Bulutlarla savaştığımız günler
Eğilip okşar mı gençlikten kalanı
Dilimizde hâlâ bâkir dudaklarla yazgımız
Geniş atıyor kalp, güm güm inşirah
Ben mütevekkil duran sularım
Yaslanmış hilalin şehadetinde.
3 Temmuz 2013 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder