"Sanki bütün bu mağazalar bütün bu insanlara saadet satıyorlar"
Dünyayı vitrinlerden seyrediyoruz. Neşemize neşe katılıyor; keyfimize keyf... Elimizin uzağında ışıklar, sıcacık denizler, mutluluklar, gülümsemeler, ümitler...
Vitrinlere sığabilmek için insani olan her şeyimizi soyunmamız gerek oysa.
Yüzümüzde kocaman maskeler olmalı; göz bebeklerimize nakledilmiş gülüşler, sesimize şen şakrak rötüş, vicdanımızın kesilip atılan damarı, dünyaya yalan bakışlar, sahte ayna... Bütün yalınlığı ile dünya "modern sömürü"nün işine gelmez. Gerçekler, kan ve gözyaşı, masum ölümler, merhamet, yardım, şefkat değil kullanım kılavuzunda yazan yirmi birinci asrın, hep makyaj...
Oysa.
Rüzgarın sert harfleridir dünya. Hüznü kapı dışında bıraksak da yalanımız bizi ele vermektedir.
Ziya Osman Saba, bir gün ismi ile müsemma bir fotoğrafçıya gider ve vesikalık çektirmek istediğini söyler… Tabii ki aklında bin bir hüzünlü düşünce ve bin bir soruyla… Öyle bir ifadeyle bakar ki makineye, fotoğrafçı özür dilemek zorunda kalır:
"- Beyim, kusura bakmayın, sizin resminizi çekemeyeceğim. Burası “mesut insanlar fotoğrafhanesi…"
27 Ocak 2014 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder