"Çok çektik kızım" diye sesleniyor Hacı Amca başucumda bekleyen hanıma. Uyur uyanık halde değilim. Aksine pek uyanığım ama gittikçe uzayan anjiyo saatinden, dışarıda yayılıp beynimin içinde çoğalan gürültüden, kolumdaki damar yolu iğnesinden öylesine bunaldım ki "derin uyku" konumundayım.
Kulağımda Hacı Amcanın tatlı sesi. Niğde Ulukışla'ya yakın bir köydenmiş. Kirazları varmış, arıları, cevizleri... Yanındaki refakatçi oğlu Ali muhtarmış. Ali, babasının etrafında pervane. Suyunu veriyor, yatağını düzeltiyor, ayak yoluna götürüyor. Ali'yi bir sevdim, sormayın. Allah razı olsun sanki bana hizmet ediyor. Ne güzel evlat...
Hacı Amca, ki adı hemşireye söylerken duydum Ahmet'tir ama Hacı Amca denmesine pek memnun oluyor, görüyorum bunu, ılık rüzgarlarla anlatıyor:
"12 Yaşımda hem yetim hem öksüz kaldım kızım. Neyim var neyim yoksa akrabalarım aldılar elimden. Babamdan kalan tarlalarla kimi oğlunu everdi, kimi kızını gelin etti. Kimse ellerimden tutmadı. Çok çektim kızım."
Bir acı damarlarımda dolaşıp durdu. Vah ile dolu, yazık ile örülü. Gözlerim kapalı, dişlerim sıkılı.
"Ya ne yaptın, nerede yaşadın amca" dedi hanım aklımdan geçen soruları kuşanarak.
"Babamdan kalan eski bir ev vardı kızım. Metruk. Tek başıma orada yaşadım. Askere gidene kadar. Kavaklık vardı, elimden alana kadar onunla uğraştım. Suladım. Kestim. Sattım."
"Sonra."
"Sonra avuç içi gibi çukurda bir tarla vardı. Beğenmedikleri için ellemedilerdi. Oraya kiraz diktim. Yüzlerce kiraz diktim kızım. Allah bana çok verdi. Hesapsız verdi. Dolu dolu verdi. Ali'nin anasını verdi. Çocuklar verdi. Torunlar verdi. Rabbim verdi mi böyle verir kızım. Sayısını bilmem kirazım var. Her sene genç dikmeler dikerim. Kuruyanların yerine kızım. Sonra bir sürü kovanım var, arılarım var. Allah bana çok çok verdi. Hacca da gittim kızım. Üç kere ramazan umresine de gittim. Kısmet olursa bu sene de gideceğim kızım."
"Yaşın kaç Hacı amca?"
"81 kızım. Doktor şu balonu patlatsın, kirazlarıma gideceğim, sonra umreye gideceğim. Çok işim var kızım. Allah, nefes tamam diyene kadar kızım..."
Hacı Amcanın anlattıklarına kulak verirken cama çarpan bir serçe gibi Mustafa Kutlu geldi aklıma.
Hacı Amca ile Mustafa Kutlu tez zamanda tanışsalar dedim. Birinin çok anlatacağı, birinin çok dinleyeceği ve yazacağı vardı.
Belliydi.
Hacı Amca avcılıktan, askerlikten, çocuklarından, torunlarından, özellikle Ali'nin oğlu Kadir'den, aşı kirazdan, devletin yaptığı su göletinden, eşekten düşüp beyin ameliyatı olmasından, kafası sargılı hemen ameliyat sonrası nasıl hastaneden kaçtığından, evdeki yatalak Hacı Anneden bahsedecekti.
Belliydi.
Keşke dedim Mustafa Kutlu burada olsa. Kekik kokusundan, çiçek çiçek dolaşan arılardan, kırlardan, tavşanlardan, köy hayatından, samimiyetten, muhabbetten heybesini doldursa da şehrin havasına katıverse.
Ben anlatamam ki.
Her zaman ev ile bağ yan yana gelmiyor sevgili okur.
Ne çare?
1 Şubat 2014 Cumartesi
Hikâye anlatamam ki
Etiketler:
erciyes gören hurufat,
kàni çınar,
kâni çınar yazıları,
mustafa kutlu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder