Bir kulun kârı değildir, takdîri tebdîl eylemek.
Sözün hulasası.
Kendimizi çok kasmanın da bir manası yok. Takdir olunan olur. Olacaktır. Olmuştur.
Bu fasit daire içerisinde bizi döndürüp duran "insan" yanımız. Aceleciliğimiz yani.
Sıkıca sarıldığımız dünya. Tul-i emel vs.
Birer kedi kılınıp başımıza bela kuyruğumuz ile debelenip duruyoruz.
Ah teslimiyet!..
Yalan bir sesleniş. Yalan yere ünleyiş. Kuyruk hareket ettikçe dikkatimiz dağılıyor. Dünya bir kuyruktan ibaret oluyor. Aklımız, fikrimiz kuyrukta. Daha iyisi, daha yenisi; hep iyisi, hep yenisi; bütün iyisi, bütün yenisi...
Takdire rıza gösterebilmek bu sinemada oynamıyor bayım. Bu perdeler dünyevi gözlere açık. Bu bilet burada geçersiz. Hadi abim, hadi ikileyin, kapı önünü boşaltın. Naş.
Murat Menteş gıcıklığıyla akıyor ekranlar.
Teslimiyet.
Bir baretta. Şarjör. Masada iki gölge. İki kül tablası. Fötr şapka olmasa da olur. Sözleri akla bir türlü gelmeyen hoş bir müzik. Küfür. Ağızda patlayan tabanca. Tavandan sarkan beyin.
Ani bir firen.
Koca bir güne sığan küçücük bir ölüm.
Hastalık ve yaşlılık ve huysuzluk ve kibir...
Ah teslimiyet!..
Nerede? Kaç kişide? Hem neden susmalıyız hacı?
Mesai kadar saçmasın oğlum. Defol. Çıktığın romana dön. Kışa. Şehre. Pis sokaklara. Büyük harflerle yazılan küçük seslerle okunan yalnızlığa.
Ya diyordum ki!..
Deme deme.
Susmak sana yakışır. Susmak her insana yakışır. Sus bakiym.
Çok elif miktarı sus.
Hem kim demişti 657'likler şiir yazamaz diye?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder