“Kendinden sonra yazmaya başlayan genç Müslüman şairlere hangi özellikleriyle yol göstermiş olursa olsun, O'ndan sonrakiler O'nda ders alınacak bir taraf bulacaklardır. Hem şiirin kendine mahsus kaliteleri bakımından, hem Müslüman bir şairin dünya hayatındaki temayülleri bakımından.”
İsmet Özel’in bu çok bilinen ve maksadı tam ifade eden düşüncelerindeki bir husus, uzun seneler Zarifoğlu adı anılınca hemen ictimaya koştu yüreğimde. Kendinden sonrakiler… Ne kadar düşündüm Zarifoğlu’nun, “kendinden sonra gelen”ler için bu kadar “biz”den olmasının sebeplerini. Yazar gibi yaşaması mı, ansızın aramızdan sıyrılıp gitmesi mi, “Okuyucularla “ bölümünde yazdıkları mı, “Yaşamak” mı, “Şiirler” mi… Sebep? Ben Zarifoğlu okumalarıma “Bir Değirmendir Bu Dünya” ile başladım. Nice zaman sonra peşine takılıp gitmelerimin sebebini de burada buldum. İbrahim Tenekeci’nin Süleyman Çobanoğlu şiiri için bulduğu sebepten başkası değildi bu: Samimiyet.
O bunları yaparken tıpkı bir yönetmen gibi, herkese ne yapmaları, nasıl yapmaları gerektiği hususunda bilgiler aktarıyor, boş alanlara işaret ediyor, arasatta kalmış mevzulara dikkat çekiyor. Bunu yaparken kimseyi incitmeden, kırmadan, samimane, bir hasbihal içerisinde söylüyor. Şiire yeni başlayanlara yaptığı yönlendirmeler gibi Mavera grubundaki arkadaşlarına da yapıyor bunu. Anadolu tabiri ile Zarifoğlu’nun, “sarımsağın başı” olduğunu o, güzel atlara binip gittikten sonra “Mavera”’ya veya başka bir ifade ile “Yedi Güzel Adam”a bakarak daha iyi anlıyoruz. Bu doğulu, sır yüklü ahir zaman şairinin yere değen salkımsöğütler gibi üzerimizde gezinmesi bundan olsa gerektir.
Yaşadı. Hareketli, canlı, cıvıl cıvıl yaşadı. Ve sızlanmadı hayattan. Gökle yer arasında yalnızlık dokudu biteviye. Çocuklar, kuşlar, masallar, acı, çiçek… O gitti ve fakat koskocaman bir dünyayı miras bıraktı bize. Fark etmediğimiz, hissetmediğimiz bir dünyaya açtık gözlerimizi. O’ndan sonra daha bir rikkatle bakar olduk açan çiçeğe, gökte uçana, yerde sürünene. Bir de değişmeyen dünyaya kondu kelebeğimiz. Savaşlar, ölen insanlar, yıkılan şehirler ve acılar. O’nla beraber şunu tekrar idrak ettik: “Bir Değirmenmiş Bu Dünya”
“Ne çok acı var” diyerek sayfalar açtı önümüze. Acı bir külliyat üzerinde kabuk bağlayan yaralarımızla O’nun yokluğunun da acısı gelip oturuverdi. Mutlaka her ölüm erkendir, ama O’nunki bir başka erkendi. “Yâr ile bayram iderler şimdi” hiç bu kadar anlam kazanmamıştı bakışlarımızda. Dönüp dönüp okuduğum “Sultan” şiiri, tek başına dahi onu şair kılar; samimiyetine ve aczine ve kul bilincine kayıtsız şartsız yeter diye düşünüyorum.
Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
Nice zamandır Eski şairliklerim gitti gözümden
ağabey, sen gibi başka bir hâl kuşanıyorum... Kuş olup gittiğin trenle sıramı
bekliyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder