Kar üstünde, cemre cemre üstüne düşerken beyazın koyusundan bir sayfa açıp ardımda bıraktığım dünyanın ve kendimin bütün çirkinliklerine susuyorum.
Sayfalar aşka açılıyor.
Dünya beyaza.
Bembeyaz.
SEVGİLİYE MASALLAR - SAAT 01
Kalbimi kelimelerle doldurdum. Mektuplarım onun için parmaklarını yakıyor. Dudaklarını da yakacak. Dudaklarını ve bütün varlığını. Ben pervane değil, ateşim. Kıskanıyorum kelimeleri. Birer kelebek gibi sana uçuyorlar. Kelimeler senin kokunla sarhoş. Saçlarını okşayan rüzgarı kıskanıyorum. Tenine sarılan entarini kıskanıyorum. Saçlarında dolaşan tarağı kıskanıyorum. Anlıyor musun? Aynanı kıskanıyorum. Yatağını kıskanıyorum. Yılları kıskanıyorum. Kimsin sen? Kadın veya serap. Tanrı'yı kıskanıyorum. Seni beraber yarattık. O başladı, ben tamamladım. Sevmek yaratmak demektir. Pigmalyon'un biçim verdiği heykel canlanacak mı? Kimsin sen? Azabım veya saadetim. Yahut hem azabım hem saadetim. Pigmalyon'un yaptığı heykel canlanmış. Damarlarında kanımın dolaşmasını istiyorum, kanımın ve aşkımın. O zaman granit de olsan canlanırsın, balçık da olsan. Canlanmazsan kırarım seni! Yeniden biçim vermek için belki. Ama dış biçiminde kusur yok...
Bu mektupları masal sanıyorsan aldanıyorsun. Kalemi aleve batırıyorum, gönlümün alevine. Ve sen yanardağ ile oynayan bir çılgınsın. Kırık bir sazla senfoni çalmak! Sevilen ses sazların en güzelidir. Kristof Kolomb'un önüne Amerika'yı çıkaran kader, karşıma seni çıkardı. Seni yani cehennemi. Ben herhangi bir insan değilim. Istırapta sonsuzluğa varmış ve susuzluktan dudakları çatlamış bir garip yolcu.
Bin bir gece, on bin bir gece... Sana her gün yeni bir şarkı besteleyebilirim. Kaf Dağı'nın ardındaki bahçelerden hiçbir fâninin koklamadığı çiçekleri, hiçbir elin uzanmadığı meyveleri getirebilirim... Çiçek de, meyve de palavra. Seni boşluktan kurtarabilirim.
Yolcu boş bir evin kapısını mı çalıyordu? Neden bu kapıyı seçmişti? Evin pencerelerinde ışık yoktu... Aşk İspanyol kervansaraylarına benzermiş. Onda kendi getirdiğimizi bulurmuşuz. Ben Ekvator'un güneşini, Akdeniz gecelerin, denizin sonsuzluğunu ve 18 yaşımın heyecanlarını getirdim bu kervansaraya. Kapıyı açacak mısın?
* * *
Saat 1.30. Bu mektup belki de pencerene konan son güvercin. Gerçek incilerle Hollanda taşlarını ayıramıyor musun birbirinden? Gerçek inciler ummandan çıkar. Beni gönlüm uçsuz bucaksız bir ummandır. Orada incileşen sensin. Hayat tesedüfün eseri, protoplazma tesadüf. Kader Kristof Kolomb'un karşısına Amerika'yı çıkarır. Dante'nin cehenneminde o korkunç âzaplar, bahtiyar olabilirken olmayanları bekliyor. Bunu saha daha evvel söylemiştim. Bu gece yine uykusuzum. Yine kulaklarımda sen varsın, etimde sen varsın. Seni olduğun gibi kabul etmek! Tanımıyorum ki. Bir saatte dört mevsin. Toprak bile almadan vermez. Harikulâde bir romanı beraber yazabiliriz. Yazabilmek ne kelime! Yaşayabiliriz. Roman başladı mı? Bir dakika kendin ol. Bir dakika cemiyetten sıyrıl, ezberlediklerini unut. Bırak varlığını. Bir rüyaya bırakır gibi bırak. Aşkın bir oyun olduğunu kabul etmiyorum. Aşk bir teslimiyettir, bir eriyiştir. Yenden doğmak için uyanıştır. Aşkın bütün sırrı iki kelimede: varlığından soyunmak Aşk için ya hep vardır, ya hiç. Sen hep misin, hiç misin? Bu iş ters başladı. Belki anlamadığın ve anlayamayacağın bir dili konuşuyorum. Bu dili anlayan kaldı mı ki?
Sana mektup yazmak, asırlarca hiçbir peri kızının okumadığı mektupları. Destanlar yazabilirim. Ama anlarsan. Yoksa kelimeler bütün parıtlılarını kaybeder. Elmas kömürleşir... Geçen akşam ne kadar naziktiniz, zindanıma bahar getirdiniz. Sonra, sonra yine o anlayışınız, o herhangi, o sokaktaki kadın... Ben insanlardan gözlerim için ışık istemedim. İstanbul sokaklarında dört gün dört gece aç gezdim. Aşkta dilencilik etmem. Yarım saat, bir saat, on dakika görüşebilirdiniz benimle. Bir daha sizi hiçbir ricamla rahatsız etmeyeceğim. Sizi ve hiç kimseyi. Bu gece yeni tanışan iki insan gibiydik. Gelmeyecektim. Size fazla ehemmiyet vermediğimi göstermek için geldim.
Ben arkadaşlarımı sevgime layık oldukları müddetçe ararım. Kalp. Köpek yesin kalbi. Saatler geçiyor. Bahar geçiyor ve biz göçüyor. Kapıyı daha çok çalarım belki. Seni sevmesem bu oyunu uzatabilirdim. Belki şakayla başladı bu iş. Bütün işler şakayla başlar. Belki baharın muzipliği bu...
İyi geceler canım.
11 Nisan 1964
JURNAL - I
Cemil Meriç
İletişim Yayınları
10. baskı, 2001 .Sf. 328 vd.
1 Mart 2012 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder