Şehir, seneler geçtikçe kalın giyiniyor kalabalığı. Gittikçe kalınlaşıyor "Tutunamayanlar". Kaba yanlarımız birden tüketilen takvim yaprakları. Üzerlerinde silinen rakamlar, uçuşan harfler, yutkunulan susuşlar...
Şehir, atardamarlarına tıkanan "söz" zehrine mağlup. Çay tütsüsü kıvamında bir zamanlar diye başlayan cümleler:
"İşte şurası bir zamanlar uçsuz bucaksız ekin tarlalarıydı."
"Şu gökdelenlerin yeri var ya, orada koptururduk topu."
"Şehir biterdi burada."
"Şimdi..."
Böğrümüze saplanıyor kalabalıklar.
Kör gürültü, susuz bulut, bitkin zaman.
Kalabalıkla içiyoruz suyumuzu.
Ardımızda renk kiri.
Dişlerimiz arasında ceset*.
Gölgesi içine düşen bir yalnızlığın daracık çıkmazlarında sesi çıkmayan harflerin anlattıkları kadarız.
Kalabalık değilsin artık Suriye, Filistin gibi...
* Dişlerimiz Arasındaki Ceset / İsmet Özel
20 Mayıs 2013 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder