Oku, zîrâ onu yazdım iki söz yazdımsa.
Üstad böyle açıyor yüreğini yüreği açık olanlara. Belki bir aksi seda arıyor belki bir teselli. Yalnız ve me'yus gözlerin buğusunda imanın tesellisi ve teslimiyetin huzuru ile ümmete akan yürek...
Ve ayakta bir idrak ile üstad.
Vatanını, milletini, değerlerini ve tarihini seven, haksızlığa tahammülü olmayan, haykıran ve haykırdıkça yalnızlaşan, yalnızlaştıkça içine yürüyen bir şair Akif:
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım…
—Boğamazsın ki!
—Hiç olmazsa yanımdan koğarım!
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle….
Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
…"
İsyanın kocaman basamaklarında, sağına ve soluna bakmadan haykıran muşahhas iman.
Kimdir O?
“Vefalı”, “hür fikirli”, “taassup, istibdat, cahillik ve ümitsizliğe düşman”, “din konusunda müsamahası ve haksızlığa tahammülü olmayan”, “azim sahibi”, “sözünde duran”, “hasisleri ve meşrepsizleri sevmeyen”, “cömertliği ve tevazuu seven”, “hüsn-i hat ve musikiye meraklı olan” ve “geleceğe önem veren” bir şahsiyet...
19 Kasım 1920 Cuma günü Kastamonu Nasrullah Camii Kürsüsü’nden seslenir:
“Ey Müslümanlar, sizden olmayan ve size yabancı kimseleri dost kabul etmeyiniz. Dost
bildikleriniz, sizlere karşı zarar vermekten, aranıza fitne, fesat sokmaktan hiçbir vakit geri durmaz, ellerinden gelen fenalıkların hiçbirini sizden esirgemezler. Sizin sıkıntıya, musibete, felâkete uğramanızı isterler. Bunların yürekleri ve sinelerinde gizlemekte oldukları kinler, garazlar, husumetler, düşmanlıklarından çok büyük çok şiddetlidir. Bizler size her biri aynı hikmet, safi ibret olan Allah’ın ayetlerini açık bir suretle bildiriyoruz.
Ey Müslümanlar, bir kısım halkın ve aydının düşüncelerinin aksine düşmanlarımızın
bizden istediği, herhangi bir vilâyet veya sancak değil, doğrudan doğruya başımız, boynumuz, hayatımız saltanatımız, devletimiz, dinimiz ve imanımızdır.
Gözünüzü açınız, iyice bilmiş olunuz ki artık dinimizi, imanımızı, ırzımızı, namusumuzu, çoluk- çocuğumuzu barındırabilmek için arkamızda hiçbir yer kalmamıştır. Şayet düşmanların hilelerine, yalanlarına kapılarak birbirimizle kavga etmek, birbirimizin kanını içmekte bir müddet daha devam edersek, maazallah bu son Müslüman hükümeti de ayaklar altında çiğnenip gidecektir…"
O, kendi derdiyle değil, milletin derdiyle, ıstırabıyla mustarip yaşar, milletin maddi manevi dünyası yıkılırken, o hiç gülmez, gülemez ve hep ömrü boyunca: “Irzımızdır çiğnenen, evlâdımızdır doğranan! / Hey, sıkılmaz ağlamazsan, bâri gülmekten utan!” der.
Akif, iman şairi. Ellerine ulaşamasam da mısralarına ulaşıp hürmetle öpüyorum. Mekanı cennet olsun...
“Şiir için gözyaşı derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder